3 Temmuz 2015 Cuma




Kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım...

2011 yılında ailece İsrail'e göç ettik. Ulpan, ev filan derken 2 seneye yakın bir süre evde oturdum.
Çalışmadım, çalışamadım. En büyük sorunum İbranice idi. Başıma neler gelmedi ki?
Hoş bu sorun hala devam ediyor ya, neyse...
Şimdi bana bile komik gelen, fakat o anda kabuslar yaşamama neden olan  bir iki komik olayı sizlerle paylaşayım. Olur ya belki sizi de güldürebilirim...

2-3 sene evvel işe yeni başladığım ilk günler... Dükkanımız henüz faaliyete geçmemiş, hazırlıklarımız sürüyordu.  O zaman sadece iki kişi idik. Arjantinli bir arkadaş,  Şay   ve ben.

Sabah saat 8.00 de dükkanı açtım.  Şay da geldi, başladık çalışmaya. Saat 9.00 oldu.
Aramızda İngilizce konuşuyoruz.  Şay İspanyolca da biliyor, sorun yok. Şay dedi ki:
-Aaron, bir şeyler al da, yiyelim.
-Olur.
-Fiş almayı unutma.
-Tamam dedim.
Yakında bir pastane var. Oraya gittim. "Borekas" aldım. Geldim.
-Fişi aldın mı?
-Aldım.
Verdim fişi. Baktı baktı:
-Aaron, bunda isim yok cisim yok. Böyle olmaz. Bir zahmet git, şuna bir mühür vursun dedi.
-Okey, tamam gideyim de, mühür İbranice nasıl denir?
-Hotemet.
-Tamamdır.

Yolda giderken unutmamak için devamlı kendi kendime hotemet, hotemet, hotemet diye
tekrar ediyorum.
Pastaneye geldim. Girdim içeri, adam ne istiyorsun gibilerden yüzüme bakıyor.
Tam ne istediğimi söyleyeceğim,  aman Allah'ım, neydi, yok, unuttum, gitti.  Yahu bütün
yol tekrar  etmişim, yok aklıma gelmiyor, bir türlü diyemiyorum, söyleyemiyorum.
Ter içindeyim. Sonunda vaz geçtim. El işareti filan anlattım derdimi, hallettim neticede ama siz gelin
bana sorun. Öffff, çok zor, bu lisan olayı çok zor, bu yaştan sonra hele....

Benzeri bir olayı, bu hafta, değişik bir versiyonda yaşadım.
Bir avukat ile randevum var. Adresi telefonuma mesajla attılar. Koydum GPS'e, gittim.
Kolayca buldum. İkinci kat diye belirtmişlerdi.  Okey.  Zaten bina iki katlı. Asansör. Çıktım ikinci kata,  fakat anacım,  burada en az 40 tane ofis var,  hangisi?

Biraz İbranice okumayı söktüm. Yani biraz. Bildiğim  kelimeleri okuyabiliyorum.
Avukatın ismini biliyorum. Fakat  arıyorum arıyorum,  böyle bir isim yok. Kapılarda firmaların isimleri yazıyor.
Allah'tan telefon numarasını da adresle birlikte göndermişlerdi.
Fakat telefon etmeye de çekiniyorum. Karşıma çıkacak olan sekreter İngilizce biliyor mu, bilmiyor mu?
Hay Allah. Ne yapayım başka  çare yok.
Açtım telefonu.  Direk  İngilizce dedim ki:
-Ben Aaron Baruch. Ofisinizde randevum var. Ben  geldim, ikinci kattayım, ancak ofis numaranızı bilemiyorum, kaçtır, söyler misiniz?
-502 dedi ve kapattı.
Tamam muhabbeti kısa kesti ama yok ziyanı.
Başladım oda numaralarına bakmaya.
Yahu hepsi 2 ile başlıyor.  211, 212, 213 filan. Normal. Zaten ikinci kattayız. Binada 5 nci kat yok ki, 502 diye bir oda olsun.
Kan ter içerisindeyim. Yahu ne yapayım. Sonunda gözüm döndü, tekrar açtım telefonu ve kıza dedim ki:
-Şu avukatı telefona versene lütfen.
Bağladı. Dedim ki:
-Ben ikinci katta asansörlerin önündeyim. Lütfen gel ve beni buradan al.
Adam gayet nazik hemen geldi ve beni aldı. Ofise götürdü. kapıdan girerken numaraya baktım.
205.
Sekreter kız bunu da İbranice gibi sağdan sola okumuştu.
Çöktüm abi, ben herhalde bu işin içinden çıkamayacağım...
Ne yapalım buna da şükür.
Bütün ailemle birlikte İsrail'deyim ya, hepsine değer, sağlık olsun...

Sevgiyle kalın,
hoşça kalın...
Aaron Baruch